19 Nisan 2011 Salı

Çanakkale Savaşları nedir, nelere neden olmuştur - Gül Yayla

Sayın misafirlerimiz, Sarı-Siyahlı camianın değerli mensupları, sevgili arkadaşlarım ve sevgili öğrencilerim,

Bir 18 Mart töreninde; nedense adı son zamanlarda "Şehitleri Anma Günü" olarak değiştirilmiş olan "Çanakkale Zaferi"ni kutladığımız
günde beraberiz.

Bugün 18 Mart 2011. Yani 18 Mart, 96 yıl sonra bugün; Çanakkale Zaferleri'nin simgesel kutlama günüdür. Simgesel diyorum çünkü
Çanakkale Savaşları 1916'ya kadar devam etmiştir. Elbette Deniz Savaşları'nın kazanıldığı gündür 18 Mart. Ancak kara savaşları bütün
hızıyla aylarca devam eder. Tarihin en kanlı savaşlarındandır Çanakkale Kara Savaşları.

Gelibolu gibi ufacık bir kara parçasında; deyim yerindeyse avuç içi kadar bir toprakta yaşanır. Öyle ki; ölen insanlar ayağa kalkacak
olsa, savaştıkları alana sığmaz. Çanakkale Kara Savaşları'ndan söz etmeden; böyle bir günü yalnızca "anma" gününe çevirenlerin
zihniyetleri, gerçeklere, tarihe ve bize uzaktır.

Bu savaşların baş sorumlusu İngiliz Bahriye Nazırı yani Denizcilik Bakanı Churchill şöyle diyor: "Yenilmez armadamızın üçte biri sulara
gömüldü. Üçte biri kullanılamaz hale geldi. Başarısızlığımız savaşı 2,5 yıl uzattı. 8,5 milyon Avrupalının ölümüne neden oldu. Rusya'da
komünistler yönetimi ele geçirdi. Bu olaylar vuku bulurken 30 milyon insan öldü. Biz Boğazı geçemeyince; Müslümanlar, diğer Asyalılar,
Avrupa'nın ihtişamından şüphe etmeye başladılar. Biz Hindistan, Pakistan, Bengladeş'teki gücümüzü kaybettik; diğer Avrupalılar da
sömürgelerindeki güçlerini..."

Evet! Churchill'in kendi ifadesidir. Çanakkale Savaşları'ndan 6 ay sonra, kendinin ifade ettiği başarısızlığından dolayı rütbeleri tenzil
edilmiş, İngiliz Bahriye Nazırlığı'ndan istifa etmek zorunda kalmış, savaş konseyinden uzaklaştırılmıştır. Çanakkale Zaferimiz üzerine bir
savaş lideri olarak görev yapmasına imkân kalmayınca, bir asker olarak ülkesine hizmet etmek istemiş, o zaman da kendisine tenzil-i rütbe ile
ancak binbaşı rütbesine karşılık gelen tabur komutanlığı görevi verilmiştir.

Tarihin garip tecellilerindendir. Bir başka komutan Çanakkale Savaşları'ndaki başarılarından dolayı Nisan 1916'da Tümgeneralliğe
yükseltilmiştir. Tümgenerallik rütbesini getiren Arıburnu, Anafartalar, Conkbayırı, Kireçtepe isimleriyle özetlenebilecek zaferleridir.
Biz O'na Atatürk dedik.

Çanakkale Savaşları, gökten saf saf inen sakallı, sarıklı, yeşil cüppeli ruhanî varlıklar tarafından kazanılmadı. Çanakkale Savaşları,
aniden bastıran sisler, 3'ler 7'ler 40'lar nedeniyle de kazanılmadı.

Çanakkale Savaşları "dinlerin savaşı"dır diyenler ne büyük hata içindedirler...

Siz hazırlıktayken birlikte görmedik mi İngiliz mezarlıklarındaki Müslüman İngiliz askerlerinin isimlerini?

Bundan daha vahimdir, Çanakkale'de kıran kırana bir mücadele yaşanıyorken, güneyde Müslüman Araplar'ın, İngilizler'le ittifak yaparak, yine
Müslüman olan Türkler'e saldırması...

Bunları mutlaka bilmelisiniz...

Çanakkale dinlerin savaştığı yer değildir. Devletini ve başkentini kurtarmaya çalışan Türkler'in, emperyalist batıyla yüz yüze geldiği yerdir. Çok dar boğazdır. Çok da zor...

"Çanakkale Zaferi"nden ya da "Şehitleri Anma Günü"nden söz ederken, Mustafa Kemal adını söylemekten çekinenler; ya da bilinçli olarak
söylemeyenler hakkında verilecek hükmü size bırakıyorum...

Diyor ki Mustafa Kemal Atatürk; "Millet boşuna ölmez, kan boşuna dökülmez. Eğer zaferler o milletin hayatında derin değişiklikler
yapmazsa ve de ona millî güven sağlamazsa, bazı budalaların, onunla böbürlenmesinden başka bir işe yaramaz."
Çanakkale Savaşları ve Zaferleri Türkler'in hayatında derin değişiklikler yaptı.

Öncelikle;

Mustafa Kemal adı bayrak bayrak dalgalandı Anadolu'da,
Bu zaferler, şayak kalpaklı, çakmak gözlü devin millî liderliğini hazırladı,
19 Mayıs 1919'da Samsun'da Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatıyorken, O'nu Çanakkale'deki zaferleri nedeniyle tanıyan bir Anadolu halkı ile
kucaklaştı,
Şayak kalpaklı, mavi gözlü dev, milletinin hayatında derin değişiklikler yaptı.
Hem de padişah olmadan, halifeliği kabul etmeden,
şeyh-şıh-hoca-derviş-evliya sıfatlarının arkasına sığınmadan,
İnsanları, ümmeti olarak değil, milleti olarak arkasından sürükleyerek derin değişiklikler yaptı,
Ümmet ve kul iken daha kolay yönetilecek halkını, vatandaşlık bilincine ve birey olma özelliklerine kavuşturarak, derin değişiklikler yaptı milletinin hayatında.

Bu dev adam, 300 yıldır ihmâl edilmiş, cehâlete terk ve teslim edilmiş Anadolu bozkırından büyük bir vaha yarattı. Bütün bunları
okuyup-üfleyerek, dini siyasete alet ederek, yüzyıllardır olageldiği gibi gücünü arttırabilmek için sırtını din adamlarına dayayarak
yapmadı...

Ülkemin umudu, yaşlanacağım günlerin sigortası olan gençler;
siz İstanbul Liseliler bunları mutlaka bilmelisiniz. Unutmamalısınız.
Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamaz.

Bu görüş ve anlayışla;

İyi düşünen ve düşündüklerini uygulayan,
Hiçbir kurum, kişi ya da cemaatin siz ve düşüncelerinize hükmedemediği,
Özgürlüğün bedelini çok ağır ödemiş bir milletin mensubu olarak,
özgürlüğün değerini iyi bilen,
Hiçbir bedel karşılığında düşüncelerini ve kimliğini satılığa çıkarmayan,
Bilgilerini şu veya bu türlü dogmalardan değil, bilimden kaynaklandıran bireyler olacağınıza inanıyorum.


Gül YAYLA


Etkinlik duyurusu - 24 Nisan

Sevgili Arkadaşlar,

Bayer Diyabet Ürünleri ve Çocuk ve Adolesan Diyabetikler Derneği “Toplumda Çocuk Diyabeti Konusunda Farkındalık Oluşturma” amacıyla 23 Nisan etkinlikleri çerçevesinde çeşitli organizasyonlar düzenliyor.

24 Nisan Pazar günü Avrupa yakasında İstinye Park, Anadolu yakasında ise Paladium AVM’de kurulacak standlarda gün boyunca diyabetle ilgili bilgiler verilerek, Tip 1 diyabet belirtilerini anlatan broşürler paylaşılacak. Çocuk ve Adolesan Diyabetikler Derneği’nin yürüttüğü projeler yararına bağışta bulunmak isteyen gönüllülere ise bez bebekler hediye edilecek ve Bayer’in Kodlama Gerektirmez Teknolojisi ile üretilen Bayer Contour TS Kan Şekeri Takip Sistemi ile ücretsiz kan şekeri ölçümü yapılacak.

Bayer Diyabet Ürünleri ile Çocuk ve Adolesan Diyabetikler Derneği, etkinlik aracılığıyla, özellikle 12-13 yaş arasındaki çocuklarda sıklıkla görülen ve 7 gün 24 saat yakın takip gerektiren Tip 1 diyabet (şeker hastalığı) ile ilgili sosyal farkındalık oluşturmayı amaçlıyor.

Tip 1 Diyabet Hakkında:

Tip 1 diyabet (şeker hastalığı) çocukluk çağının sık görülen kronik hastalıklarından bir tanesidir. Pankreasta bulunan insülin salgılayan hücrelerde otoimmünite ile (vücut kendi hücrelerini yabancı olarak algılıyor ve yok ediyor) hasar oluşuyor ve insülin üretimi sona eriyor. İnsülin vücutta olmadığında şeker seviyesi kanda yükseliyor, sonra da idrarla atılıyor. İdrarla glikoz atılmasına bağlı olarak, gecede dahil olmak üzere tuvalete sık gitme, fazla miktarda idrar yapma, sıvı kaybına bağlı susama ve kurumuş ağız, kuru cilt, halsizlik, kilo kaybı, görme bozuklukları, sinirlilik ve konsantrasyon güçlüğü hastalığın başlıca belirtileri arasında yeralıyor. Biraz daha ilerlemiş olgularda keton artışıyla kusma, karın ağrısı, ağızda aseton kokusu, zorlu nefes ve baygınlık hali görülebiliyor. Bu hastalığa sahip çocukların tedavisi için günde 4-5 kez insülin kullanması ve yapılacak insülin dozunun ayarlanması için 4-5 kez kan şekeri ölçümü yapılması gerekiyor.



Hepinizi diyabetli çocuklara destek olmanız için İSTİNYE PARK AVM ve PALLADIUM AVMbekliyoruz.


8 Nisan 2011 Cuma

Dolmabahce Dosyası - 3 / Aydinlik gazetesi

Tayyip Erdoğan - Büyükanıt arasında 5 Mayıs 2003 günü gerçekleşen Dolmabahçe buluşmasının akşamı Amerikan Büyükelçisi Ross Wilson, "acil ve gizli" kodu ile Amnerika'ya bir kripto geçiyor.

Su çarpıcı cümlelere dikkatinizi çekiyorum sadece...

"Tayyip Erdoğan ile Org. Büyükanıt anlaştı. Operasyon başlayabilir.

Erdoğan'ın bu özelliğinden faydalanılırsa, Amerikan çıkarlarının devamı çok kolay olacaktır.

Bu fırsat elimizde bulunmaktadır."

Büyükelçi Wilson Amerika'ya "Operasyon başlayabilir" müjdesini verdikten kısa süre sonra operasyon başladı.

Gerçekten de, 39 gün sonra, Ümraniye'de bir gecekonduya operasyon düzenlendi.

katında bir sandık dolusu el bombası bulunduğu iddia edildi.

Bu, Ergenekon soruşturmasının ilk adımıydı.

Büyükelçi Wilson'ın şifreli yazısındaki "başlaması istenen operasyon"un

Ergenekon olduğu anlaşıldı.

5 Kasım 2007'de de Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray'da Bush ile görüştü.

Tayyip-Bush görüşmesinde, Ergenekon operasyonları konusunda tam mutabakat sağlandı.

Erdoğan'ın yakını Fehmi Koru, Ergenekon'un düğmesine bu toplantıda basıldığını Yeni Şafak'ta yazdı.

21 Ocak 2008 tarihinde de ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, saatler 23.00'ü gösterirken Başbakanlık Resmi Konutu'nda Erdoğan ile sürpriz görüşme yaptı.

Bu buluşmadan 4 saat sonra Ergenekon operasyonunda "ilk gözaltı dalgası" hayata geçirildi.

Böylece, "Cumhuriyeti tasfiye etme ve Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisizleştirme" operasyonlarının ABD planı olduğu kanıtlandı.

Yani Ergenekon tertibinin, sanıldığı gibi "AKP ve Fethullah Gülen tarafından planlanmadığı" bir kez daha gözler önüne serildi.

Senaryoyu yazan da, yöneten de Amerika'dır.

AKP ve Fethullahçılar, bu planın uygulayıcılarıdır sadece...

Amerika, 1 Mart 2003 Irak Tezkeresinin Meclis'te reddedilmesini TSK'nın tavrına bağladı.

Bu yüzden TSK'yı tasfiye etmeye karar verdi. Direneceği belli olan komutanlar hakkındaki dosyalar işleme konuldu.

Ergenekon Balyoz vesaire tertip sürecinin her aşamasında Amerika'nın eli vardır.

Planlamayı, zamanlamayı ve yönlendirmeyi Amerika yapmaktadır.

Yıllardır "Ergenekon yalanı Amerikan planı" diye bağırıyoruz.

Bu sloganın gerçekleri yansıttığı bir kere daha anlaşılmıştır.

Dolmabahce Dosyası - 2 / Aydinlik gazetesi

Ali Serdar Bolat 31 Mart 2011
Aydınlık'ın 29 Mart günlü yayınını özetliyorum:
Tayyip Erdoğan tarafından Büyükanıt'ın önüne konulan dosyaların tamamı elimizde bulunuyor.
Bugün sadece konu başlıklarını ve kısmi ayrıntıları veriyoruz.
Önümüzdeki günlerde önemli bulduğumuz bazı dosyaların ayrıntılarını açıklayacağız
Dolmabahçe buluşmasında neler olduğunu halkımız bilmiyor, ama Amerikan devleti maalesef tüm ayrıntıları ile biliyor.
ABD Büyükelçisi Ross Wilson, buluşmanın olduğu akşam Amerika'ya bütün ayrıntıları telgrafla bildirmiş.
Bu bilgileri kimden aldığını herhalde anladınız, söylemeye gerek yok... :)))
*****
İşte telgrafın özeti:
Buluşmaya iki taraf da dosyalarla geliyor. İki taraf da gergin.
Konuşmaya önce Büyükanıt başlıyor. Tepkilerini anlatıyor. Elindeki dosyaların satırbaşlarını okuyor.
"Ordunun talebi, eşinin başı açık olan birinin Cumhurbaşkanı olmasıdır" diyor.
Bunun üzerine Tayyip Erdoğan şantaj dosyalarını masanın üzerine koyuyor.
Büyükanıt şaşkınlık yaşıyor. Geri adım atma ruh haline giriyor.
Erdoğan fırsatı kaçırmıyor. Ortamı yumuşatan bir tavıra giriyor. Büyükanıt bundan memnun oluyor.
Görüşme karşılıklı iltifatlarla devam ediyor. Gerginlik konularına bir daha dönülmüyor.
Hatta spor ve Fenerbahçe bile konuşuluyor.
*****
Bu olaydan sonra Genelkurmay hep güçsüz ve sessiz kaldı.
Orduya karşı Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla etkisizleştirme operasyonu başlatıldı.
Büyükanıt kendi döneminde bu operasyona karşı ciddi bir refleks göster(e)medi.
*****
Şantaj dosyasında Amerikalılardan alınanların yanında AKP tarafından eklenen konular da var.
* Yaşar Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın Genelkurmay ödeneğinden yaptığı
ve usulsüz olduğu iddia edilen harcamaların makbuz ve belgeleri (Toplam tutarı yaklaşık 400 bin lira)
* Büyükanıt'ın Rusya'dan alınması düşünülen bazı silah sistemleri ve helikopter ihalesi öncesinde
3 Rus kadınla birlikte olduğu iddiası.
Büyükanıt hakkında bu tür özel hayatına ilişkin ses, video ve belgelerden oluşan 8 dosya var.
* Diyarbakır Söz gazetesi ve televizyonu sahibi Mehmet Ali Altındağ'ın ifadeleri.
Bu ifadeler 3 yıl sonra Van Savcısı Ferhat Sarıkaya tarafından Şemdinli iddianamesine konuldu.
* Uyuşturucu suçundan halen Hollanda'da cezaevinde yatan Hüseyin Baybaşin'in
Ferhat Sarıkaya ve diğer bazı savcılara gönderdiği Büyükanıt'ı suçlayan ifadeler.
* Büyükanıt'ın Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı dönemine ait yolsuzluk ve faili meçhul iddiaları.
* Büyükanıt'ın 1. Ordu Komutanlığı dönemine ait 5 dosya
Kara Kuvvetleri Komutanlığı dönemine ilişkin 7 dosya
Genelkurmay Başkanlığı dönemine ilişkin 9 dosya
Bunlarda hem ihalelerle ilgili iddialar, hem de dinleme kayıtlarına ait dökümler yer almakta.
* Org. Hilmi Özkök tarafından Amerikalılara hitaben kaleme alınan,
Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını tavsiye eden yazı.
* Büyükanıt NATO karargahında istihbarat bölümünde görev yaparken Amerikalılar tarafından hakkında toplanan özel bilgiler.
* Büyükanıt'ın aile seceresi hakkında Amerikalıların hazırladığı bir dosya.
* Büyükanıt dönemine ilişkin İsrail'e verilen tank ve uçak modrnizasyonu ihaleleriyle ilgili yolsuzluk iddiaları
*****
3 Rus kadın CIA ajanı çıktı
Amerikanın hazırladığı dosyaya göre, ünlü bir işadamı Büyükanıt'a 3 Rus kadın gönderiyor.
Konu, Rusya'dan alınması düşünülen silah sistemleri ve helikopterler.
İddiaya göre işadamının amacı Büyükanıt'a bu kınuda etki yapmak.
Ancak, Amerikan Büyükelçisinin telgrafında önemli bir not var:
"Kadınların adları Vera, Eva ve Petra, ama bunların ismini koruyun, çünkü bunlar bizim yardımcı haber elemanlarımız"
Bu, kripto dilinde "bizim adamımızdır" yani "istihbaratçıdır, ismi duyulmasın" anlamına geliyor.
Bir not daha: CD kayıtları ellerindeymiş.
*****
Bu konu hakkında kişisel yorumum şudur:
Bir ülkenin Başbakanı, o ülkenin Genelkurmay Başkanına şantaj yapmıştır.
Eğer ortada gerçekten bir suç varsa, suçu ve suçluyu gizlemiştir.
Hem de yabancı bir ülke ile işbirliği yaparak...
Hem şantaj yapmak, hem de suçu ve suçluyu gizlemek kanunlara göre suçtur.
Bu suçun hesabı sorulmayacak mıdır?
Diğer önemli olay ise:
Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı, başka bir ülkenin yöneticilerine, "Benden sonra yerime falancayı tavsiye ediyorum" diye mektup yazmıştır.
Bu olay, dünya çapında bir rezalettir.
Amerika bağımlılığı ve NATO kıskacında ülkemizin düştüğü korkunç durumu açığa vuran bir ibret belgesidir.
Böyle bir rezaletin olabileceği hiçbir faninin aklına gelmediği için, kanunlarda böyle bir suç tarifi yapılmamış olabilir.
Ama bu, büyük bir suçtur. Bu suçun hesabı sorulmayacak mıdır?

Dolmabahce Dosyası - 1 / Aydinlik gazetesi

Pearson hazırlattı Tayyip Erdoğan Büyükanıt ın önüne koydu‏

Aydınlık gazetesi, 28 - 29 - 30 Mart günlerinde Dolmabahçe Dosyası'nı tefrika halinde yayımladı.

Bu yayını 3 bölüm halinde veriyorum.

Önce 28 Mart günlü yayın:

*****

ABD Büyükelçisi Robert Pearson, orgeneraller Aytaç Yalman, Şener Eruygur, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri, Tuncer Kılınç ve Yaşar Büyükanıt'ın Amerikan menfaatlerine karşı çıktıklarını tespit ediyor ve karşı hamle olarak bu orgenerallerle diğer bazı üst rütbeli subaylar hakkında CIA ajanları vasıtasıyla bilgi topluyor.

Kendi deyimiyle "özel kaynak verileri" olarak adlandırdığı bu bilgileri kripto vasıtasıyla Amerika'ya gönderiyor.

Pearson, Amerika'ya gönderdiği 22 Mart 2003 tarihli telgrafında bu konuyu ayrıntılı olarak şöyle anlatıyor:

*****

Telgraf metni:

"... (Türk generaller) Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır.

R. Tayyip Erdoğan güçlü bir müttefiğimizdir.

Orgenerallerin tutum ve duruşu, Amerikan menfaatlerinin korunması ve devamı açısından engelleyici olmaktadır..

Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu mutlaka sahiplenilmelidir.

Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler...

Tayyip Erdoğan'ın siyasi kavrayışı ve bölge ülkeleri ile Türkiye içindeki yüksek orandaki halk desteğinin kalıcı desteğe dönüşmesi mutlak destek olarak değerlendirilmelidir.

Erdoğan, kendisine desteğin devamı halinde,

ABD’nin bir müttefiği olarak, Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere

Türk hava sahasını, kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını

kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir.

Zaten zaman içerisinde bu imkanların büyük bölümü gerçekleşti,

Bölgedeki hava hareketimize yeterince katkı sağlandı.

Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz.

Bu subaylarla ilgili özel kaynak verilerimiz CRT (kripto) olarak gönderilmiştir.

Bu dosya ile ilgili veri toplamalarımnız devam etmektedir.

Amerikan menfaatlerine karşı çıkan

Org. Aytaç Yalman, Org. Şener Eruygur, Org. Çetin Doğan,

Org. Hurşit Tolon, Org. Fevzi Türkeri, Org. Tuncer Kılıç, Org. Yaşar Büyükanıt,

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi,

Org. Hilmi Özkök'e her an muhtıra verebilirler.

Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu ihtiyaç acilen giderilmelidir.

Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup

"gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı" teyidi alınmıştır."

17 No.lu klasördeki mevcut bilgi ve belgelerin incelenerek değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.

Yaşar Büyükanıt hakkındaki bilgi ve belgelerin R. Tayyip Erdoğan'a ulaştırılmasının onayı gerekmektedir.

Gelişmelerin ışığında veriler değerlendirilecektir.

A,B,C,D,E,F,G kodlu klasörlerin içeriğinin tensibi ve uygulanması için 500 kişilik özel adamların devreye sokulması gelişmelere göre değerlendirilmelidir.

Onay bekliyorum.

Pearson"

*****

ABD menfaatlerine karşı çıkan orgenerallerle ilgili A,B,C,D,E,F,G kodlu klasörler daha 2003'de hazırlanmış ve kripto ile Amerika'ya gönderilmiş.

Bu klasörlerin uygulanması için devreye sokulmasını istediği 500 özel adam, o sırada Türkiye'de bulunan CIA ekibi.

Pearson, özellikle Büyükanıt'a ait 17 No.lu klasöre vurgu yapıyor.

(5 Mayıs 2007'de Dolmabahçe'de Büyükanıt'ın önüne konan dosyanın önemli bölümünü bu 17 No.lu klasör oluşturuyor.)

Pearson'un 2003'te Amerika'ya çektiği bu btelgraftan sonra muhalif orgenerallere CIA merkezli operasyonlar başlatılıyor.

Org. Tuncer Kılınç 2004'te Özel Kuvvetler binası inşaatındaki yolsuzluk suçlamasıyla yıpratılmaya çalışıldı.

Org. Büyükanıt Kara Kuvvetleri Komutanı iken 2006'da Şemdinli Kitabevi tertibiyle soruşturmaya maruz kaldı.

Diğer orgeneraller Ergenekon ve Balyoz tertiplerine maruz kaldılar.

*****

Bütün bu işlerin özü şudur:

Türkiye'nin Başbakanı olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan, yabancı bir ülke ile işbirliği yaparak Türk Ordusu'nun komutanlarına şantaj yapmakta, komplo kurmakta, sahte belgeler hazırlatarak haklarında dava açtırıp tutuklatmaktadır.

Daha açık söylemek gerekirse, Tayyip Erdoğan, yabancı bir ülkenin Türk Ordusu'nun komutanlarına karşı planladığı komplonun uygulanması işini üstlenmiştir.

Bütün bu laf kalabalığının arkasında yatan çıplak gerçek budur.