23 Ekim 2013 Çarşamba

HEKİM ALİ SEN ÇOK YAŞA!



Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi Basın Bildirisi
22.10.2013
HEKİM ALİ  SEN ÇOK YAŞA!

Dr. Ali Özyurt ve arkadaşları, Gezi Olayları esnasında yaralananlara gönüllü sağlık hizmeti verdikleri için soruşturuluyor!
Dr. Ali Özyurt, Dr. Fethi Bozçalı ve Dr. Feray Kaya, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri olarak “Gönüllü Gezi Revirleri” organize etmekte suçlanıyor!
Haziran ayı boyunca süren eylemlerin merkezi olan Taksim Gezi Parkı, binlerce göstericiye gece-gündüz mesken oldu. Tıp literatürü, binlerce insanın bir araya geldiği ve bir ay boyunca yan yana kaldığı bu durumu “olağandışı durum” olarak tanımlıyor: ‘’Belirli bir zaman dilimi içerisinde, akut ve önceden öngörülememiş, tıbbî kaynak ve kapasitenin sağlığı tehdit altında olan insanların gereksinimlerine yetememesi durumu’’
Olağandışı durum; sel, deprem gibi afetler, savaş, toplu göç, nükleer kazalar gibi olumsuz olayların yanı sıra, konser, festival, hac, politik eylemler gibi kitlesel etkinlikler için de geçerli bir âciliyet hâlidir.
Olağandışı durumlarda devlet otoritesi, halkın/etkinliğe katılanların sağlığı için özel önlemler almak zorundadır. Örneğin, ambulansların ve sağlık çalışanlarının sayısı artırılmalıdır. Yaralıların/hastaların sağlık hizmetine ulaşmaları, kolluk güçlerinin öncelikli görevidir. Hatta Sağlık Bakanlığı,  acil durum ekiplerini devreye sokmalıdır. Ayrıca Kızılay, Bakanlığa yardımcı olmak zorundadır... Nerede?
Gezi Olayları esnasında devletin ne böyle bir niyeti ne de çabası söz konusu olmuştur. Kolluk güçlerinin hem göstericileri yaralayıp hem de onlara öncelikli olarak sağlık hizmeti götürülmesine yardımcı olmalarını beklemek saflık olacaktı. Kızılay kılını bile kıpırdatmadı. Üstelik bakanlık, bu olağandışı-acil durumu inkâr etmekle kalmamış; olması gerektiği gibi halka sağlık hizmeti götürmeye çabalayan hekimlere ve onların örgütüne soruşturma açmıştır.
Kitlesel eylem ve etkinliklerde, olağandışı durumlarda sağlık hizmeti yerinde, yani sahada verilmelidir. Gönüllü sağlıkçılar, yaralılara sağlık hizmetini anında ve yerinde vermeye çalışmışlardır.
Diğer taraftan gösteriler sırasında, Sağlık Bakanlığı kurumları ve çalışanlarına duyulan derin güvensizlik gönüllü sağlık hizmetini çok daha önemli hale getirmiştir.
Göstericiler, yaralandıklarında ambulansa binmeyi, hastaneye götürülmeyi istememekteydiler. Çünkü bu hastalar; kimlik bilgilerinin ve hastaneye başvuru gerekçelerinin kolluk güçlerine ve adlî makamlara iletildiği, hatta doğrudan hastaneden gözaltına alınacakları şüphesini taşımaktaydılar.
Gezi eylemleri sırasında; biber gazı kapsülüne bağlı yanık ve doku zedelenmeleri, kimyasal içerikli basınçlı su yanıkları ve doku travmaları, düşme sonucu oluşan yaralanmalar, darpa bağlı kafa travmaları, kırıklar, biber gazına bağlı solunum sıkıntıları, astım krizleri, epilepsi atakları gibi çok çeşitli sağlık sorunları oluşmuştur.
6’sı devlet şiddetiyle olmak üzere 7 kişi ölmüş, TTB kayıtlarına göre 8163 kişi yaralanmıştır. Bunlardan 63’ü ağır yaralanmadır. 11 kişi gözünü kaybetmiştir. 106 kişide kafa travması meydana gelmiştir. Berkin Elvan, 130 gündür uyutulmaktadır!

Devlet marifetiyle ortaya çıkan bu olağandışı vahim durumda, milyonlarca insanın günlerce süren gösterileri esnasında on binlerce biber gazı kapsülü atılmıştır. Bu gaz bombaları doğrudan insanlar hedef alınarak ateşlenmiştir. Başta Taksim Gezi Parkı olmak üzere, Ankara’da Kızılay ve Kuğulu Park, İzmir’de Gündoğdu Meydanı gibi gösteri alanlarına ambulansların yaklaşması mümkün olamamıştır. Gaz bombasının yanı sıra, tazyikli su, plastik ve boyalı mermi ile cop tehdidi altında yaralanma ve ölüm riski olağanüstü yükselmiş; hekimler başta olmak üzere tüm sağlıkçılar  için gönüllü sağlık hizmeti vermek bir tercihten öte, bir görev ve zorunluluk haline gelmiştir.
Bunca kötü koşulu yaratan devletten bir de sağlık hizmetlerini organize etmesini beklemek, talep etmek abes olacağı için, hayatın olağan akışı gereği sağlık hizmeti sunmak hekimlerin örgütüne, hekimlere düşer.
TTB ve Tabip Odaları bu görevi üstlenmeliydiler ve öyle de olmuştur.
Başta İstanbul Tabip Odası olmak üzere, gösterilerin olduğu illerdeki tabip odaları, ödüllere layık bir çabayla mağdur ve yaralılara, gençlere, çocuklara, kadınlara, tüm göstericilere ve özellikle de Taksim Gezi Parkı sakinlerine sağlık hizmeti sunmak için didinmişlerdir.
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ali Özyurt’un dediği gibi, “eğer gönüllüler olmasaydı, sayıları 8.000’e varan yaralıların durumu çok daha kötüleşebilirdi. Gaz etkisiyle solunum yetmezliğine giren astım hastaları ve kalbi duranların bir kısmı olay yerinde ölebilir ve ölü sayısı çift rakamlı sayılara ulaşabilirdi.”
Gezi Olayları esnasında gönüllü sağlık hizmeti, tabip odaları ve TTB tarafından sunulmasaydı dağınık, yetersiz ve yetkinlikten uzak bir sağlık hizmeti ile karşı karşıya kalınırdı.
Tabip odaları sayesinde, devletin iddia ettiği gönüllü sağlık çalışanlarının yetkinliğinin belirsizliği şüphesi boşa çıkmaktadır. Hekimler ve diğer sağlıkçılar, gönüllü hizmetleri sayesinde göstericileri bilgilendirmiş, yaralarını sarmış, onlara soluk aldırmıştır. Hekimler, bir halk sağlığı sorununda mesleklerinin ontolojik reflekslerini göstermişlerdir.
İstanbul Tabip Odası, Taksim Dayanışması’nın 124 bileşeninden biridir. Bu nedenle olayların başından beri Taksim’dedir. Göstericilere bilgilendirici broşürler ve el ilânları dağıtmış, muayene sonuçlarını belgelemiş, adlî rapor almaları konusunda uyarılarda bulunmuş, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile işbirliği içinde insanların sağlıkları kadar temel insan haklarını da gözetmiştir, onların yanlarında olmuştur.
Pekala gönüllü hekimler yalnızca hekim midir? Hayır. Onlar, “sokak sağlıkçıları”dır aynı zamanda. Çünkü gönüllü hekim olmak bir yandan da göstericilerin haklı taleplerini de sahiplenmektir.  Bir suç varsa o da budur. Gezi İsyan’ında halk ne kadar suçluysa gönüllü hekimler de o kadar suçludur!
Bu ülkenin tarihini bilen herkes çok iyi bilir ki TTB sadece bir meslek örgütü değildir!
Evet, bir hekim örgütü olarak TTB, hekim hakları, özlük hakları gibi alanlarla ilgilenir ancak bir o kadar da Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi mücadelesine adres olmuştur. Halkın sağlığı ile sağlığın sosyal belirleyicileri; aş, iş, barınma arasındaki ilişkilerin kavranması, eşitsizliklerle, ayrımcılıkla mücadele etmeden herkese eşit ve ücretsiz kamusal sağlık hizmetinin savunulamayacağının özümsenmesi, TTB’nin halkla birlikte davranmasını sağlamıştır. TTB ve Tabip Odaları, başta sağlık sistemi olmak üzere toplumsal sistemin değiştirilmesi ve halktan yana bir düzenin oluşturulması için taraftır. Bunu anlayınca, Gezi İsyanı, hekimler ve TTB’yi birlikte anlamak mümkün olur ancak! Bu baskılar yeni değil, alışığız.
80’lerden bugüne TTB’yi değiştirmek için büyük baskılar uygulayan iktidarların çabaları boşa çıkarılmışsa bunda birlikte davrandığı  O ‘gönüllü’ hekimlerin ve  halkın payı inkar edilemez.
Başta Taksim Gezi Parkı olmak üzere olağanüstü durumlarda, acil ihtiyaç olan her yerde, yerinde, sağlık hizmeti vermek için çaba göstermek tabip odalarının görevidir. Tabip odalarının yönetiminde yer alan hekimler, bu görevin taşıyıcısıdırlar. Haklarında Sağlık Bakanlığı tarafından soruşturma açılan Ali Özyurt, Fethi Bozçalı ve Feray Kaya yapılması gerekeni yapmışlardır. Soruşturulmaları değil, ödüllendirilmeleri gerekmektedir. Oysa gösteriler sırasında bu gönüllü sağlık hizmeti sunumu yapılan her yer dağıtılmış, gaz bombaları üzerlerine atılmış, sağlıkçılar darp edilmiş, tehditler savrulmuş, ama bunlarla da yetinilmemiş ve soruşturmalar açılmıştır. Hekimlere, neden bu gönüllü sağlık hizmetinde görev aldıkları ve İstanbul Tabip Odası’nın neden böyle bir hizmete ihtiyaç duyduğu sorulmuştur. Açık değil mi neden?
Evrensel hekimlik değerleri gereği daha önce de devletten icazet beklemeden Marmara, Düzce ve Van depremlerinde halkın, yaralıların yardımına koşan TTB ve tabip odaları devletten teşekkür almasalar da soruşturmalara da maruz kalmamışlardı. Ama mesele hükümete muhalif bir politik gösteri olunca hekimleri ve onların örgütlerini derdest etme çabası, halkın gözünde zaten çoktan soruşturulup mahkûm edilmiştir.
Ali Özyurt’un dediği gibi, “hekimliğin doğduğu bu topraklarda her şartta hizmet vermeye devam eden hekimler, bugün olduğu gibi gelecekte de olağandışı durumlarda ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerini vermeye devam edeceklerdir.”
Bizler, Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi’nin de yürütücülerinden biri olan Ali Özyurt ile gurur duyuyoruz. Bize esin kaynağı oluyor mücadelesi, azmi, inadı.


Sen çok yaşa, hekim Ali!
Daha Berkin uyanacak. Daha yeni başlıyor hayat, bu daha başlangıç! 

Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi Yürütücüleri

2 Ekim 2013 Çarşamba

OLGUNLAŞMAK... Can Dündar' dan...





Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.

İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.

Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık.

Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.

İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.

'Ben demiştim' ,'ben bilirim', 'ben zaten anlamıştım',

Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.

İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum.

Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.

Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.

Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine.

Kestirmeleri de öğrendim gide gele.

Boş geçen her saniye değerli artık.

Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.

Gerektiğinde 'HAYIR' demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.

Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.

Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.

Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.

Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar.

Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.

Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.

Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.

Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum.

Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .

Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.

Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.

Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.

Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.

İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor.

Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.

Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.

İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.

Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.

Can Dündar